Kerberus Hadım Kral Kerberus'un hikayesi çok acınası ama kendilerinin yoktur hiç acıması. Onu da eğiten hayattı tıpkı Hunt gibi. Ama o biraz daha şanslıydı babasının krallığının ikinci varisiydi. Daha küçük masum bir çocuk iken babası Vasillus'un hasımları tarafından kaçırılıp babasına karşı koz olarak kullanıldı. Akıllıca olmayan bu hamle Vasillus'un Eretna'nın kuşatmasını kaldırmasını sağlamıştı ama bunun bedelinin kan olacağını bir kör bile görebilirdi. Vasillus'un fidye teklifini reddeden Kral Rohark'ın bundan başka şansı yoktu. Eğer çocuğu verirse bunun bedelini ödeyeceklerine emindi. Kendi öz oğulları Vasillus tarafından katledilmiş olmasına rağmen kozunu kaybetmeyecek ve intikam arzusuna yenik düşmeyecek kadar akıllı bir adamdı. Bu cevabın elçisinin kafasına ve Vasillus'un öfkesine neden olacağının da farkındaydı. Vasillus'u biraz daha öfkelendirmek adına ona bir hediye göndermişti. Küçük Kerberusa ait bir şey, ondan bir parça. Vasillus'un bu hediyeye tepkisi beklendiği gibiydi deliler gibi bağırıyordu. Tanrılara küfürler yağdırıyor ve yeminler ediyordu intikam yeminleri. Öfkesi dinmiyordu ağzından zehirler saçılıyordu gözlerinden alevler fışkırıyordu. Öfkeden deliye döndüğü için elçiyi unutmuştu. Gözleri tekrar etrafı görür duruma geldiğinde elçinin acısı yeni başlıyordu. Bağlayın ! bağırıyordu. Bıçağını çıkardı önce üzerine bedeli kanla ödenecek yazdı. Sonra kılıcını çekti. Kılıcın adı günahkardı ve bu zamana kadar milyonlarca savaşçının kanıyla sulanmıştı. Raun çeliğinde iki elli bu kılıcın keskinliğini anlamak için bakmak yeterliydi en ufak bir temas bile derin bir kesiğe sebep olabilirdi. Sapı kolay tutulması için deriyle çevrilmişti üzerinde gözlerinde elmas olan büyük bir kuru kafa vardı. Etrafını da daha küçük kuru kafalar daireyi tamamlayacak şekilde işlenmişti. Sap aşağıya inildikçe sivrileşiyordu. Arkadan yaklaşan rakibe karşı alınmış bir önlemdi bu kılıcı savurmadan sadece geriye çekerek arkadaki rakibe bu sivri sapı saplayıp ölümcül bir yara almasına sebep olması amaçlanmıştı. Vasillus önce günahkarı havada savurdu sonra iki acıması savurma daha onu izledi sonra diğer ikili onlara katıldı. Yürekleri dağlayan çığlık sesleri duyuldu. Elçi inliyordu. Vasillus adamın tüm uzuvlarını vücudunda ayırmıştı. Hepsini tek ve keskin hamlelerle birer birer ayırdıktan sonra bıçağıyla adamın erkeklik organını vücudundan ayırdı ve elçinin ağzına kabaca soktu. Elçi artık bağırmıyordu hatta nefes almakta zorlanıyordu. Bitirici darbe için günahkarı iki eliyle sıkıca kavradı ve başı gövdeden ayırdı. Baş ve gövdenin at arabalarına yüklenip Rohark'a götürülmesini emretti. Ses tonu sert ve kuşku götürmezdi. Muhafızlar hemen pisliği toplayıp arabaya yüklediler. Hizmetçilerde ortalığı temizliyordu ama Vasillus'un öfkesi dinmiyordu. Daha fazlası gerekti daha fazla kan istiyordu. Ordunun hazırlanması emretti. Ertesi gün şafakla beraber ordu Eretna'ya yürüyecekti. Yirmi bin okçu, otuz bin şövalye, üç bin atlı, on bin kral muhafızıyla ölümcül bir ordu.
Kral Rohark'a önce elçisi sonra da gözcülerinin raporları geldi. Elçi için ufak bir tebessüm oluştu kırışıklar oluşmaya başlayan yüzünde, gözcü raporları içinse kocamak bir kahkahayı uygun gördü. Kral eğlenmişti ya cidden delirmişti ya da bir planı vardı. Baş muhafızını çağırttı. Muhafızın kulağına bir şeyler söylerken hala gülümsüyordu. Vasillus'un öfkesinin tadına Eretna üzerindeki bütün köyler, hanlar, kervansaraylar bakmıştı. Diyar kana bulanmıştı. Katliam ve yağmadan başka bir şey bırakmıyordu ordu arkasında. Yağma için katılan paralı askerlerle birlikte ordunun büyüklüğü neredeyse seksen bine ulaşmıştı. İlerlediği yollarda deprem etkisi yaratıyor ve insanların yüreğine korku salıyorlardı. Kimseye acımıyorlardı çünkü kesin emir vardı. Vasillus'un öfkesinin tadına bakmak istemiyordu kimse. Kimi istemeye istemeye kimi zevk alarak bebek,çocuk,kadın yaşlı demeden herkesi öldürüyor, tecavüz ediyor ve soyuyorlardı. Bu güne kadar hiç zapt edilememiş bir kaleyi zapt etmeye gidiyorlardı. Vasillus'un öfkesinin bedelini ödemeye.
Vasillus askerlerine çok yükleniyor sürekli emirler yağdırıyordu. Askerler yorulmuştu ama Vasillus'un umrunda değillerdi. Hala inanmakta güçlük çekiyordu. Bu cesaretin bu cürretin sebebini anlamaya çalışıyordu. Ama öfke bir zehir gibiydi düşüncelerini bulandırıyordu. Sağlıklı düşünemiyordu hiç bir derebeyini dinlemiyordu. Plan yapmıyordu bodoslama ölüme gidiyordu.
Eretna bir günden kısa bir uzaklıktaydı. Savaş boruları ötüyor askerler savaş pozisyonu alıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder